2 Şubat 2009 Pazartesi

feza canavarları

geçen gün evde kütüphaneyi düzenlerken (bkz: benim kütüphanem var) aniden elime geçti. muhtemelen okuduğum ilk bilim kurgulardan, yine muhtemelen türkçe'ye çevrilmiş ilk bilim kurgulardan. kitabın köhneliği hakkında fikir vermek açısından, gezegen yerine "seyyare", uzay gemisi yerine de "sefine" tabirlerinin kullanıldığını belirtmem herhalde yeterli olacaktır. bu bakımdan, hikayeyle ilgili açık edeceğim noktalar için -spoiler- ibaresi koymaya gerek duymuyorum. (kitaptaki söylenişiyle: tarumar.)

uzayın fethi temasını işleyen tipik bir optimist bk örneği bu aslında, bk'nun altın çağında yazılmış olduğuna hemen hemen emin gibiyim. ilk dönem heinlein romanlarının yandan yemişi havasında desek, hakaret etmiş olmayız herhalde.

olay, bildiğiniz yediğiniz star trek olayı. büyük bir sefineye doluşmuş bol miktarda alim, fezayı ve çeşitli seyyareleri keşfe uğraşıyor, bu arada da tabi başlarına tebelleş olan türlü çeşitli canavar, uzaylı, alien taifesiyle mücadele ediyorlar. işin ilginç yönü, geminin bir nevi fen-edebiyat fakültesi ayarında kürsülere ayrılmış olması. canavar bir şey salgılayınca analiz etsin diye hemen kimya kürsüsü şefini çağırıyorlar, göktaşı yağmuruna maruz kalınca jeoloji kürsüsünden konsültasyon istiyorlar, böyle böyle günler geçiyor.

yine gemimizde bir de ilm-i kimya ve ilm-i simya ile haşır neşir, bütün ilimleri birleştirme iddiasındaki -muhtemelen kendi icatladığı- bir ilimle uğraşan, adeta tek başına kürsü formatında bir arkadaşımız var. kendisi aynı zamanda baş kahraman oluyor. her canavarla karşılaşıldığında bu atlayıp "şöyle şöyle yapmamız lazım" diyor. önce tabi kimse dinlemiyor, sonra canavarla başa çıkamayıp biraz da kayıp verince çağırıyorlar bunu, çeşitli garip aletler ve uydurmasyon yöntemlerle meseleyi çözüyor, konuyu tatlıya bağlıyor.

çok düz, çok şematik değil mi? ama sonuçta saf kan bir bk bu. insanın evren karşısındaki zavallı varoluşu ve yalnızlığı, toplumsal sınıflar ve bunların ilişkileri, değişken iyi/kötü kavramı, can, ruh, akıl gibi evrensel bk temalarından yeterince nasibini almış (bsg'yı neden seviyoruz?), o açıdan içiniz rahat olsun. bunların haricinde, gemideki bilim adamları ve askerler arasında önceleri alttan alta hissedilirken giderek kendini açık eden gerilim, öyle veya böyle bir otorite emanet edilmiş kişilerin zamanla otoriteyi içselleştirmesi, şehvetle kullanması, okurken göze çarpan diğer temalar.

bu eski ve mütevazı roman bugün büyük ihtimalle ancak bir takım retro şeylerden hoşlananların ilgisini çekecektir. öyle de olsa, hiç değilse bk'nun nerelerden geçtiğini görmek amacıyla bir göz atılabilir.


sonradan aklımın başıma gelmesi üzerine ekleme: kitap üzerine geç de olsa biraz daha bilgi edindim. kendisi ünlü kanadalı bk yazarı a. e. van vogt'un (alfred elton van vogt, 1912-2000) 1950 yılında yayınladığı "the voyage of the space beagle" imiş. isim charles darwin'in galapagos adalarına, şuraya buraya filan yolculuk ettiği ve "on the origin of species"in temellerini attığı gemi beagle'dan geliyor, anladınız siz onu. tahmin ettiğim üzere bilim kurgunun altın çağından, adı sanı az çok bilinen bir esermiş. van vogt, daha önce dergilerde yayınladığı dört adet öyküsünü, bağlaçlarla bir araya getirerek oluşturmuş bu eseri. (thus, therefore vs.)

Hiç yorum yok: