16 Ocak 2009 Cuma

savaş yıldızları ve bazı başka şeyler

star trek'in trt'deki ilk gösterimine yetişemedim. kafa kağıdım o kadar eski değil. şikayet ettiğim sanılmasın ama, o havayı da koklamak isterdim doğrusu. "uzay: son sınır." sınırları bugünkünden de kapalı bir dünyada, etrafı düşmanlarla çevrilmiş bir yarımadada, batı medeniyetinin kendine gururlu ileri karakol ülkesinde yaşadığınızı düşünün bir an için. aniden sivri kulaklı, sakin tavırlı bir adam çıkıp, son sınırın kapıkule değil uzay olduğunu söylesin. aslında -red hot chilli peppers'ın şarkısında dile getirdiği üzere- bir hollywood setinde yaratılmış olsa da, yeterince sarsıcı bir beyan değil mi bu?

ona yetişemedim fakat galactica'ya yetiştim: savaş yıldızı galactica. john williams'la ilk defa tanışmama da vesile olan senfonik jenerik melodisinden itibaren insanı koltuğundan kaldırıp, elinden tutup yokülke'ye uçuran uzay operası. star wars belki dünya'yı kasıp kavuruyordu, fakat henüz davudi sesli bir alec guinnes'in "kudret, luke..." falan diye konuştuğu müthiş dublajıyla trt ekranlarına düşmemişti. sinemaya da demek ki aklımız ermiyordu daha, darth vader'ın mendebur suretini beyaz perdede görme onuruna ancak return of the jedi sularında erişebilmiştik. uzun sözün kısası, firavun başlıklı pilotların kullandığı viper'lar, istiridye kabuğu biçimli, üç mürettebatlı cylon raider'lar, "turboları ateşliyorum" ve "ana gemiye saldırıyorlar" lafları arasında tanıştık bilim kurgu alemiyle. daha sonraları, yine trt'nin bizi mahrum bırakmadığı space 1999, buck rogers, jason of star command, blake's seven, visitors gibi serileri de çok sevdik, ayıla bayıla izledik. ne var ki bsg'nın epik havası yoktu hiçbirinde.

dizinin bir-iki bölümünü, o da kısmen, daha sonra izleme fırsatım oldu. aslında, gavur illerindeki deyişle, ne kadar "cheesy" bir senaryo ve kurguya sahip olduğunun da farkına vardım böylece. sevgili sevgilim galactica da yakın dönem diğer diziler knight rider, invisible man, the cosby show, sevimli afacan webster veya charles in charge'dan farklı değildi bu açıdan bakıldığında. karton karakterler, birbirini tekrar eden bölüm senaryoları, motivasyon yoksunu kötü adamlar, dünyaları başlarına yıkılmış, kalan üç beş gemiyle uzayda kaçarken kıytırık bir espri anlayışını, tırı vırı aşk oyunlarını da terk edememiş tuhaf tipler...


oysa aklımda kalan hiç de bunlar değildi. neydi biliyor musunuz? pilot lokalinde oturan kahramanlarımızın "saylonlar saldırıyor! bütün pilotlar savaş yerlerine!" anonsuyla hep birlikte fırlayıp o ray gibi şeyle güverteye gitmeleri, eski mısır başlıklarını kafalarına takıp, viper'larına atlayıp, o tünel gibi zımbırtıdan uzaya fırlamaları ve omuz omuza, adeta neşeyle saylonlara karşı savaşa girmeleri. ne de olsa, benzer hareketleri, kafamıza geçirdiğimiz kap kacak ve viper'ın üç düğmeli entipüften joystikinin yerini tutacağı varsayılmış çeşitli objelerle biz de yapıyorduk. birbirine bağlı, bir topluluğa ait, bir amacı olan insanların kısıtlı fakat kafa karışıklığından uzak yaşantısı. aynen 194o'ın kanlı "battle of britain"ında ülkelerini yenilmez luftwaffe'ye karşı savunmaya çalışan hurricane ve spitfire pilotları gibi. zaten hem bsg hem de ağabeyi sw ikinci dünya savaşı belgesellerinde görülen pervaneli uçakların dogfight stilinden bayağı ekmek yemişlerdir.

ona bakarsan, eski diziyle yenisi arasındaki en büyük fark da, ne gerilemiş teknoloji, ne daha gelişmiş saylonlar, ne artık baygınlık getiren tanrılar ve yarı-tanrılar muhabbeti, ama budur bence. çok güçlü bir düşmana karşı inatla direnen kardeşler takımı havasında bir atmosferi bozup, kimin dost kimin düşman veya kimin iyi kimin kötü olduğunun anlaşılamadığı, daha doğrusu göreceli olduğu bir paranoya ortamı yaratmışlar. iyi de etmişler gerçi. lost'un, sopranos'un devrinde kim izlerdi ki öyle dümdüz bir senaryo üzerinden çekilmiş diziyi. yine de bunlar eski dizinin erdemlerini ortadan kaldırmaz elbet. her eser yapıldığı dönemin şartlarına göre şekilleniyor.

batı dünyası için 1978'in soğuk savaş ortamında büyük tehdit dışarıdan gelmekteydi. çok güçlü ve anlaşılmazdı. topyekun yok olma riski vardı ve birlik olup sağlam durmak birincil öncelikti. oysa 2002'ye gelinceye kadar pek çok şey değişti. tehdit küçüldü fakat korkutuculuğu azalmadı. terör amerika'yı hiç akla gelmeyecek silahlarla tam kalbinden vurdu. o organizasyonu kimin, nasıl yaptığını hala anlamış değiller. karşıda yenilecek bir düşman yok artık. parlak zırhlı kötü adamların devri bitti. artık düşman komşun, arkadaşın, akraban, hatta henüz bilmiyorsun ama, belki de sensin. kiminle yan yana duracaksın? sırrını kime açacaksın? kime güveneceksin?
bunlar sonuçta ticari amaçlarla çekilmiş televizyon dizileri tabi, fazla abartmaya gerek yok. fakat, neden bu kadar etkileyici olduklarına gelince, her ikisi de, ama bilinçli ama bilinçsizce, çağını yansıtan eserler. ve, bilim kurgu alanının anarşist doğası tarafından sağlanan fazladan bir özgürlükten olsa gerek, başka türlerde pek bulunmayan sivri dilli bir tavra da sahip olabiliyorlar zaman zaman. şimdi, sonra, gelecekte, galactica'nın 1978 ya da 2002 versiyonlarını izleyin. dünya'nın 1978 ve 2002'deki hal ve gidişi üzerinde iyi kötü bir fikir sahibi olursunuz.

Hiç yorum yok: